Doğa ile kapitalizmin çatışması: Kötülük Diye Bir Şey Yok

Oscar ödüllü “Drive My Car” filminin yönetmeni Ryûsuke Hamaguchi, doğa ile kapitalizmin çatışmasını ele alan yeni ve etkileyici bir drama ile geri dönüyor.

Hamaguchi’nin filmlerinde belirgin bir estetik ve hikaye anlatımı tarzı bulunur. Karakterlerinin günlük yaşamlarını, duygusal karmaşıklıklarını ve çevreleriyle etkileşimlerini ayrıntılı ve incelikli bir gerçekçilik içinde işler. Yeni filmi Kötülük Diye Bir Şey Yok” da (Evil Does Not Exist) bu tarzı sürdürüyor. Kristal netliğinde görüntüler ve sade, abartısız performanslarla dolu minimalist anlarla zenginleşiyor.

“Kötülük Diye Bir Şey Yok”, Hamaguchi’nin alışıldık şehir manzaralarından uzaklaşıp, ormanın içindeki bir köyde geçen hikayesini anlatıyor. Yaklaşık altı bin kişilik nüfusuyla Mizubiki köyü, temiz dereleri ve yapraklarla kaplı patikalarıyla doğal güzelliklerin bir örneği. Filmin merkezinde, kızı Hana ile birlikte bu köyde sakin bir hayat süren Takumi var. Takumi, içine kapanık ve mesafeli biri olsa da insan ile doğa arasındaki hassas dengeyi çok iyi kavramış durumda.

Baba-kız, ormandaki yürüyüşlerinde sürekli bir şeyler öğreniyor, çalışıyor ve yiyecek arayışına giriyorlar. Uzaktan gelen av tüfeklerinin sesi, bu doğal cennetin bile insan müdahalesine maruz kaldığını ve zamanla değiştiğini hatırlatıyor. İnsanların bıraktığı izler, doğanın güzellikleri arasında bile hemen göze çarpıyor.

Mizubiki köyü, aniden istenmeyen ziyaretçilerin istilasına uğruyor ve “Kötülük Diye Bir Şey Yok” adeta bir peri masalından, geç kapitalizmin sömürüsü ve çevresel yıkımın karanlık bir alegorisine dönüşüyor. Tokyo merkezli bir şirket, bölgede lüks bir tatil yeri inşa etmeyi planlıyor ve bu projeyi tanıtmak ve yerel halkın endişelerini dinlemek üzere Takahashi (Ryûji Kosaka) ve Mayuzumi (Ayaka Shibutani) adlı iki temsilciyi köye gönderiyor.

HAMAGUCHI’NIN EKOLOJİK MESAJI

Mizubiki köyü halkını proje hakkında bilgilendirmek için düzenlenen toplantı, filmin anlatısının merkezini oluşturuyor ve yılın en etkileyici sinema sahnelerinden biri haline geliyor. Hızla artan tehlikeler ve karakterler arasındaki gergin etkileşimler, ustaca bir anlatımla izleyiciyi kendine çekiyor. Projenin yıkıcı çevresel etkileri ise birer birer su yüzüne çıkıyor: Yangın riski, köyün su kaynağını kirletebilecek atık su sistemi ve daha fazlası. Bu unsurlar, hikayenin gerilimini ve dramatik yapısını güçlendiriyor.

Hamaguchi’nin ekolojik mesajı, karakterlerinin canlılığıyla birleşiyor. Restoran işleten, tatlı dilli bir kadın, eriştelerini yapmak için kaynak suyuna muhtaç. Bir de sürekli kavga etmeye hazır, sinirli bir genç var. En derin sözler ise köyün yaşlısına ait: “Nehrin yukarısında ne yaparsanız, aşağısındaki hayatları da etkilersiniz.” Bu sahneler, Hamaguchi’nin doğayı koruma konusundaki hassasiyetini ve kapitalizmin tehlikelerini gözler önüne seriyor. Ancak yönetmen, çevresel sorunlara çözüm sunan bir “çevre filmi” yapma peşinde değil. Daha çok, dengenin bozulmasının kaçınılmaz sonuçlarına ve bu bozulmanın ne anlama geldiğine odaklanıyor. “Kötülük Diye Bir Şey Yok” bu yönüyle hem görsel bir şölen hem de ciddi bir uyarı niteliğinde.

Hamaguchi’nin filmi, Mizubiki köyü sakinlerinin doğayla olan derin bağlarını ve bu bağın dışarıdan gelen tehditlere karşı nasıl bir savunma mekanizması oluşturduğunu anlatıyor. Film, insan eliyle yapılmış engellerin doğanın gücü karşısında ne kadar zayıf kaldığını ve doğayla uyumlu yaşayan insanların edindiği derin bilgeliği vurguluyor. Mizubiki’deki yaşam, filmi çevresel bir uyarı olmanın ötesine taşıyor ve insan-doğa ilişkisine dair derin bir düşünce sunuyor.

Doğada kötülüğün var olmadığını hepimiz biliyoruz, bu da filmin ustalıkla işaret ettiği bir gerçek: Bir aslan avlandığında onu vahşi olmakla suçlayamazsınız, tıpkı bir fırtınanın yıkıcı etkilerinden dolayı ona kızamayacağınız gibi. Doğa, kendi içinde bir denge ve amaca sahiptir ve bu, insanların duygusal zekaları ve ahlaki kıstaslarla ölçülemeyecek kadar derindir. Hamaguchi, insanların doğadan üstün olduklarını düşünmelerinin ne kadar yanıltıcı olduğunu gözler önüne seriyor. Film, doğayla uyum içinde yaşamanın sadece yetenek ve özveri değil, büyük bir tevazu gerektirdiğini de ortaya koyuyor.

DOĞANIN TARAFSIZLIĞI İLE İNSANIN KİBRİ

Takahashi karakteri, başlangıçta kırsal yaşamı tehdit eden kötü bir kapitalist olarak tanıtılıyor fakat ilerleyen sahnelerde bakış açımızın değişmeye başladığını fark ediyoruz. İzleyiciler, Takahashi’nin suçunun aşırı büyük olmadığını düşündükleri için filmin sonunda şaşkınlık yaşayabilirler. Bu arada Takumi’nin toplumsal normlara uymayan ve kendi kafasına göre hareket eden bir karakter olduğunu görüyoruz. Geyiği değil, geyiği tehdit olarak algılayabilecek Takahashi’yi durdurmayı tercih etmesi, içindeki bastırılmış duyguların patlamasına sebep olabilir. Bu seçim sonucunda neler olacağını kestiremiyoruz, çünkü eyleminin başarıyla sonuçlanıp sonuçlanmayacağını da bilemiyoruz.

Hamaguchi’nin karakterleri, doğanın tarafsızlığı ile insanın kibri arasında sıkışıyor gibi görünüyor. Takumi ve diğer karakterler genellikle yerdeki nesnelerin perspektifinden gösteriliyor, insan yüzleri doğanın sitemkar bakışıyla izleniyor gibi aniden ve garip bir şekilde yabancı gelebiliyor. Bu perspektif değişimi, ihmal edilenlerin sesini duyurmak için önemli bir araç olarak kullanılıyor ve Hamaguchi, bazen sadece onların bakış açısından bir bakışın yeterli olduğunu gösteriyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir